Gündüz güneşin sıcaklığı, insanların arasında kaybolan bir yalnızlık. Gözler gökyüzünde, elinde küçük bir kağıt ve beklemekte. Zaman ilerlerken akrep ile yelkovanın çıkardığı sese kulak vermiş, Güneşin yerini Ay'a bırakmasını bekleyen biri. O gökyüzüne aşık olan bir kadın. Yıldızların arasında yalnızlığını unutup güneşin aydınlatmasından ziyade Ay'ın ve yıldızların parlaklığına kendini adamış bir kadın. Tüm kalabalıklarda hissettiği yalnızlığı yıldızlarda unutan, kendini güvenli hissettiği yer olarak tanımlayan biri.
Şehir örtüsünü üzerine çektiğinde gözlerinin içi parlamış ve kendini yıldızların arasına bırakmıştı. Rüzgar ise öylesine sert esmesine rağmen aldırış etmemiş, elinde bulunan küçük kağıt parçasını rüzgar oradan oraya savurmuştu.Yıldızlara eşlik ederken aldığı kahveyi soğutmuş ve bunun hiç farkına varmamıştı. Çünkü söz konusu yıldızların arasında kaybolmak olduğunda bunu en güzel şekilde yapar, kendini bile unuturdu. Kahvesinin soğuduğunu fark etmesi uzun bir zaman almıştı. Eli istemsizce fincana gitti ve soğuk kahve dudaklarıyla buluştuğunda kahvenin sıcak iken damakta bıraktığı lezzetten eser kalmadığını anladı. Yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Aşkını yaşarken umurunda olan tek şey gecenin derinlemesine karanlığında ufacık bir aydınlıktı. Çünkü o gökyüzüne aşık bir kadındı.
Yazılarım
2 Mayıs 2017 Salı
3 Nisan 2016 Pazar
Anlıyorum! Ne Büyük Bir Yalan
İçine öyle oturur ki kelimeler paylaşmak istersin. Boşverciler sarar etrafını, her kelimenin sonuna çok geçmeden boşver eklerler. Duymak istemezsin o kelimeyi. Her söyleyenden nefret eder bir daha konuşmak istemezsin. Sana geniş gelen her sokak ve cadde öyle daralır ki içinden geçemez sıkışıp kalırsın oracıkta. Bir el ararsın çekip kurtarasın diye ama her uzanan el boşvercidir. Seni anlıyorum yalanlarıyla güneşi aya teslim eder başını yastığa koyduğunda yalnızlığınla yüzleşmekten korkar olursun. Sana en yakın olan göz yaşların süzülüp gider boşluğa. Herkes boşverirken sen boşveremez o boşlukta boğulur kalırsın. Telefonu her eline aldığında ateşe dokunmuş gibi fırlatır atarsın elinden. Yeni bir güne herkes bir umutla başlarken sen geride bıraktığın tüm umutlarınla yüzleşir uyanmak istemezsin. Yatağa hapis olur yapayalnız kalırsın. İleriye atılan tüm adımları bırakıp bir bir geriye gidersin ve yavaş yavaş çürüyüp maziye gömülürsün.
Kimse nedenini sormayı akıl etmez. Ama sen her saniye 'NEDEN' diye sorup yıpratırsın kendini. Cevapsız bir sorunun altında ezilerek nefes almayı öğrenirsin. Boğazın düğümlenir göz yaşlarına hakim olamazsın. Sevmeye korkar, güvenmekten söz bile edemez halde günler geçip gider ve bu toz bulutunun arasında ne yanından geçenleri umursarsın ne de seni gören olur. Yalnızlığının arasında boğulmayı tercih ederek attığın ilk adımda bir ruhun kayboluşunu sadece sen izler ve ona sadece sen yardım edersin. Anlıyorum! Ne büyük bir yalan. Tek kelimenin içinde gizli olan bu büyük yalanın günahıda bir o kadar büyük mü? Belki gece anlar seni ve yıldızlar seyreder şehrin karanlığında sıkışıp kaldığın o küçücük odanın içinde ya da en çok kelimeler... Ve unutmadan bir de ben anlıyorum seni...
Kimse nedenini sormayı akıl etmez. Ama sen her saniye 'NEDEN' diye sorup yıpratırsın kendini. Cevapsız bir sorunun altında ezilerek nefes almayı öğrenirsin. Boğazın düğümlenir göz yaşlarına hakim olamazsın. Sevmeye korkar, güvenmekten söz bile edemez halde günler geçip gider ve bu toz bulutunun arasında ne yanından geçenleri umursarsın ne de seni gören olur. Yalnızlığının arasında boğulmayı tercih ederek attığın ilk adımda bir ruhun kayboluşunu sadece sen izler ve ona sadece sen yardım edersin. Anlıyorum! Ne büyük bir yalan. Tek kelimenin içinde gizli olan bu büyük yalanın günahıda bir o kadar büyük mü? Belki gece anlar seni ve yıldızlar seyreder şehrin karanlığında sıkışıp kaldığın o küçücük odanın içinde ya da en çok kelimeler... Ve unutmadan bir de ben anlıyorum seni...
11 Aralık 2015 Cuma
Beyaza Siyah Karışmış
Bir kış masalına başlangıç gibiydi tüm hikaye. Dışarıda atıştıran kar taneleri karşımda alevleri zaman geçtikçe azalan odun parçaları şöminede için için yanıyordu sanki. Önümde bir beyaz kağıt ve tüm duyguların kelimeye dökülüşüne tanıklık eden ben. Duygular kağıt gibi temizdi fakat bunların kağıda dökülürken siyah bir kalem tercih edilmesi doğru olmasa da en güzel seçim o gibiydi. Beyaza yakışan en güzel leke siyahtı çünkü. Akrep ve yelkovan yolculuğunda ilerlerken gündüz çoktan yerini geceye devretmiş ve gece en uç noktaya ulaşıp şehri karanlığa boğmuştu. Sokakları aydınlatan lambalar yeterince etkisini gösteremese de gözler önüne serilen manzara izlenmeye değer bir güzellik katmıştı şehre. Bu şehir eşsiz manzaranın etkisi altında kalmayı başarmış ve geride fotoğraflarla anımsanacak bir tablo sergilemişti. Belkide kendi duygularımızı bu fotoğrafla birleştirip derinlerde yok olmaya yüz tutmuş bir hüznü canlandırmak istercesine kısa bir mesaj vermişti. Önümde duran boş sayfaya siyahı yakıştırsam da hala beyazlığını koruyorum. Bu gece şehir kar tanesiyle beyaza boyadığı kendinde karanlığıyla duygularını yazdı. Bana izlemek ve bu beyazlığa lekeyi değil gecenin karanlığını benimsemek düştü. Kendi beyazlığınızı şehirin karanlığına hapsetmeyi tercih ederseniz geceyi gündüze teslim etmeyide bilin. Çünkü her gece gündüzü bekler.
10 Eylül 2015 Perşembe
Bilinen Hikayenin Bilinen Hazin Sonu
Yaşanmış bir hikayenin kalıntılarıyla başlayalım. Bir enkazın altında unutulan canın son nefesini vermesi nasıl vicdan sızlatıyorsa, sayfalara dökülen bu cümlelerde öylesine vicdan sızlatıyor. Paylaşmak zor olsa da içeride bekletip yığıntıların arasında kalmak daha zor. Sayfalar dostun olmuş kelimeler arkadaşın. Göz yaşları arasında gecen gecelerin ardından düzensizlik içinde düzen kurmaya çalışmak ne kadar düzenli olabilir ki. Boşluğun içinde gün geçtikçe dibe çökerken ayağa kalmak bir el uzanmasını beklemek saçma olsa da umut tükenmiyor işte insanda. Severken zarar vermek diye bir şey varmış bunu geçte olsa öğrendik. Her anılarda yerini almayı başaran bir hikaye aslında bu. Her kalpte yer etmiş anımsandığında varlığını devam ettiren bir virüs. Durduğu yerde üremeye devam edip tüm vücudu ele geçiren bir hastalık. Tedavi zaman diyorlar her reçeteye ilaç gibi yazılan 'Zaman' akrep ile yelkovan hareket ettiği sürece aç karına alınabildiği kadar fazla alınan bir ilaç. Gündüzleri kendini kandırma çabası hiç bir şey olmamış gülücükleri, geceleri yıldızlar gibi parlayan yalnızlık ve rüzgar gibi esareti altına alan can kırıkları, kalp sızlamaları.
Hikayenin başından sonuna kadar gidilen çizgide şahıslar değişiyor, gezilen, yapılan ve yaşanan her şey değişiklik gösteriyor ama sonuç her kalpte aynı yerde yerini alıyor. Her zaman çalan şarkılara bu sefer kulak veriyoruz oysa dün aynı şarkının ritmine ayak uydururken şimdi acaba ne diyor diye dinlemeye başlıyoruz. Çok garip o şarkı bizim için söylenmiş, daha önce neden fark edemedik acaba diye düşüncelere dalarken kalp bir kez daha sızlıyor ve ben buradayım unutulmayan acıyla sana hatırlatmak için her zaman yanında olacağım diyor. O görmese de sen onu anlatıyorsun boş sayfalara, çünkü bir başkasına anlatsan boş ver diyor. Kaçıyorsun her boş ver diyenden çünkü sen bile bile enkazın altında kalmak acı çekmek istiyorsun. Şarkıyı söyleyene acıyorsun bazen onu kendine benzetiyorsun, bu parçayı yazmak için çok şey yaşamış olmalı diyorsun. Aynı benim gibi...
Bilinen hikayenin bilinen hazin sonuna yaklaşırken arada geçen güzel ve kötü şeyleri daha detaylı düşünüyorsun en ufak detaya kadar iniyorsun. Sana güldüğü anı hatırlıyor hüzünleniyorsun. Kızdığı günleri özlüyorsun. Aradığında geç açtığın kısa kestiğin tüm telefon konuşmaları gözünün önüne geliyor keşke uyumasaydım keşke daha çok sesini duysaydım diyorsun ve gözlerinden damla damla süzülen yaşları hissediyorsun. Bir daha tutamayacak olduğun o minik ellerini, karanlıkta sana yön veren gözlerini, rüzgar tenini ürperttiğinde sana sarılıp tüm esintiye göğüs gerdiğini ve bunların bir daha olmayacağını her hatırladığında sızlıyor yüreğin...
İlaç zamanı geldi..'ZAMAN'...
Hikayenin başından sonuna kadar gidilen çizgide şahıslar değişiyor, gezilen, yapılan ve yaşanan her şey değişiklik gösteriyor ama sonuç her kalpte aynı yerde yerini alıyor. Her zaman çalan şarkılara bu sefer kulak veriyoruz oysa dün aynı şarkının ritmine ayak uydururken şimdi acaba ne diyor diye dinlemeye başlıyoruz. Çok garip o şarkı bizim için söylenmiş, daha önce neden fark edemedik acaba diye düşüncelere dalarken kalp bir kez daha sızlıyor ve ben buradayım unutulmayan acıyla sana hatırlatmak için her zaman yanında olacağım diyor. O görmese de sen onu anlatıyorsun boş sayfalara, çünkü bir başkasına anlatsan boş ver diyor. Kaçıyorsun her boş ver diyenden çünkü sen bile bile enkazın altında kalmak acı çekmek istiyorsun. Şarkıyı söyleyene acıyorsun bazen onu kendine benzetiyorsun, bu parçayı yazmak için çok şey yaşamış olmalı diyorsun. Aynı benim gibi...
Bilinen hikayenin bilinen hazin sonuna yaklaşırken arada geçen güzel ve kötü şeyleri daha detaylı düşünüyorsun en ufak detaya kadar iniyorsun. Sana güldüğü anı hatırlıyor hüzünleniyorsun. Kızdığı günleri özlüyorsun. Aradığında geç açtığın kısa kestiğin tüm telefon konuşmaları gözünün önüne geliyor keşke uyumasaydım keşke daha çok sesini duysaydım diyorsun ve gözlerinden damla damla süzülen yaşları hissediyorsun. Bir daha tutamayacak olduğun o minik ellerini, karanlıkta sana yön veren gözlerini, rüzgar tenini ürperttiğinde sana sarılıp tüm esintiye göğüs gerdiğini ve bunların bir daha olmayacağını her hatırladığında sızlıyor yüreğin...
İlaç zamanı geldi..'ZAMAN'...
5 Eylül 2015 Cumartesi
Her Şeye Rağmen Teşekkürler
Belki sitem belki yakarış belki de yaşanmışlığa teşekkür. Kısa yaşam hikayesinin hüzün sonucuna odaklanmak yerine yaşanmışa teşekkür etmek gerek. Gözlerin ıslattığı hikayenin başında baş rolü iki kişi paylaşıyordu. Bu paylaşım o kadar güzeldi ki yeri geldiğinde kuru ekmeği yeri geldiğinde bal kaymağı paylaştılar. Gözlerinde büyük bir parıltı vardı. Mutluluk dudaklarına yapışmış her gülümsemelerinde onlara eşlik ediyordu. Bu rol oyunculuk değildi. Hayatın filminde gerçek bir karakter canlandırmasıydı ve onlar her dakika bu karakterlerin birlikteliğine mucize gözüyle bakıyordu. Elleri birleştiğinde zaman duruyordu onlar için ve sadece gözlerdeki ışık yön veriyordu onlara, kıskanılacak bir hayat hikayesini paylaştı onlar herkesin gözünden kıskandığı bir hikaye. Zaman böyle güle oynaya geçerken her dakikanın sevgisi ayrıydı. Geride hep anılar vardı ve her anı gözlerde sevincin kalıntılarını belirtirken mutluluk dudaklarda yerini alıyordu.
Birliktelik öyle güzeldi ki anlatılmak için seçilen her kelime yetersizliğini kabullenirken yan yanayken zaman kollarındaki saatten farklı işliyordu. Şehir mutluluklarına şahitlik ediyor ve onların sevgisini kaldırmakta güçsüz kalıyordu. Bu kadar mükemmelliğin sonucunda neler olduğunu filmin sonuna doğru merak edenler çoğalmıştı. Yaşanan bu hikayede geçen her dakika biri hep fazla değer verdiğinden sonuç yavaş yavaş hüznü beraberinde getiriyordu. Belki hak etmişti bunu ama o hep hak etmediğini düşündüğünden içindeki kızgınlığı her geçen gün körüklemeye başladı.
Harama bulaşan gözün güzelliğinin hırsızı ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun diyerek söylendi her gün. Neyi eksik neyi fazla vermişti bu kadar. Gözlerin şahit olduğu kıskanılacak hikaye belki de dillere destan olacak kadar mükemmel değildi. Güvene dayalıydı çünkü, çünkü o hep güvenmişti masumca, her hareketinde arkasındaydı hep korudu kolladı. Her şeye ihanet olurdu da buna ihanet onu baya yıpratmıştı. Aslında sitemi, yakarışı ve ya teşekkürü bunaydı. Hangisi olduğuna hala karar verememişti. Belki teşekkür etmeliydi. Tek bildiği ilk günkü kızgınlığının tazeliğini korumasıydı. Bazı aşklar aşka ihanetmiş demek ki. Zamana bırakılan acının sonucunda bir gün olur da yolları tekrar bir araya gelirse affetmeyi düşünür müydü? Affetmek mi aptal olma! Gözlerin yıldızlar gibi parlamasıyla başlayan her gece kutup yıldızı gibi birbirlerine yön veren hayatın rollerini paylaşanlar şimdi gözlerinde birbirlerine karşı ateş püskürtüyor. Klasik bir hayata geçiş yapılmıştı artık. Mutluluk parmak ucunda yürümeye benzer ve en ufak bir hata tüm sessizliği bozarmış. Sessizliği bozduğun için TEŞEKKÜRLER...
Birliktelik öyle güzeldi ki anlatılmak için seçilen her kelime yetersizliğini kabullenirken yan yanayken zaman kollarındaki saatten farklı işliyordu. Şehir mutluluklarına şahitlik ediyor ve onların sevgisini kaldırmakta güçsüz kalıyordu. Bu kadar mükemmelliğin sonucunda neler olduğunu filmin sonuna doğru merak edenler çoğalmıştı. Yaşanan bu hikayede geçen her dakika biri hep fazla değer verdiğinden sonuç yavaş yavaş hüznü beraberinde getiriyordu. Belki hak etmişti bunu ama o hep hak etmediğini düşündüğünden içindeki kızgınlığı her geçen gün körüklemeye başladı.
Harama bulaşan gözün güzelliğinin hırsızı ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun diyerek söylendi her gün. Neyi eksik neyi fazla vermişti bu kadar. Gözlerin şahit olduğu kıskanılacak hikaye belki de dillere destan olacak kadar mükemmel değildi. Güvene dayalıydı çünkü, çünkü o hep güvenmişti masumca, her hareketinde arkasındaydı hep korudu kolladı. Her şeye ihanet olurdu da buna ihanet onu baya yıpratmıştı. Aslında sitemi, yakarışı ve ya teşekkürü bunaydı. Hangisi olduğuna hala karar verememişti. Belki teşekkür etmeliydi. Tek bildiği ilk günkü kızgınlığının tazeliğini korumasıydı. Bazı aşklar aşka ihanetmiş demek ki. Zamana bırakılan acının sonucunda bir gün olur da yolları tekrar bir araya gelirse affetmeyi düşünür müydü? Affetmek mi aptal olma! Gözlerin yıldızlar gibi parlamasıyla başlayan her gece kutup yıldızı gibi birbirlerine yön veren hayatın rollerini paylaşanlar şimdi gözlerinde birbirlerine karşı ateş püskürtüyor. Klasik bir hayata geçiş yapılmıştı artık. Mutluluk parmak ucunda yürümeye benzer ve en ufak bir hata tüm sessizliği bozarmış. Sessizliği bozduğun için TEŞEKKÜRLER...
24 Temmuz 2015 Cuma
Nereye Koyuyorduk Noktayı
Bitmek bilmeyen bir duvara tırmanma isteği insanda oluşur mu? Bende hep vardı o istek ve her defasında tırmandım. Çok uzun yol aldığımı zannettiğim zamanlarda oldu tabi ki ama geriye baktığımda sadece aldığım yol boyum kadardı. Bana bu tırmanışı uzun kılan neydi acaba. Kendimle olan hesabımı bitiremeden tekrar serüvene başladım. Her adım benim için geriye giderken ben hep ileriye tırmanışımla gururlandım. Gözlerimi kör eden şeyin ne olduğunu bile bilmeden ileriye gittim. Düşünceler arasında karanlıkla buluştuğumda alışık olduğum bir durum diye aldırmadım. Her geçen gün kaybederken ben kazandım sandım. Hayat bana bir verdi bin aldı ben nedense hep bin verdi bir aldı sanarak mutlu olmaya çalışırken tek başıma kaldığımı fark ettim. Kalabalığın arasında yalnız kalınır mı? Ben kaldım her zaman olduğu gibi yalnız kaldım. Paylaşamamak yalnızlığın belirtisi olduğunu bildiğim halde paylaşımlara kapalı kaldım. Her paylaşımda eleştiri almak, onun sonucuyla yargılanarak yaşamaktansa yalnızlığı tercih etmek zorunda kaldım.
Bu kadar yalnızlığa gömülüyken bir el arayışına neden girmedim ya da neden bir el uzanmadı bana diye sormak isterken insanların uzattıkları elin aslında samimi olmadığını görmek daha çok içimi acıtacaktı. Gece yarısı bir bankta gece yolcusu görüp içim burkularak süzülür giderdim yanından şimdi bana bakıp yanımdan geçen bile yok. Öyle bir boğuma geldim ki sayfalar arkadaşım kelimeler dostum oldu. Göz yaşlarım bana eşlik ederken rüzgarın esintisi hala nefes aldığımı hatırlattı bana. Belki iki cümle kurma gayretini hep onlar verdi bana ben böylesine karanlığa teslim olmuşken onların sayesinde hala damarlarımda kanın dolaştığını anladım. Dostluk ne sözle ne de nefesle oluyormuş gerçek dostluk bir esintinin seni senden almasıyla, kelimelerle buluşturup sayfalarda zaman harcanmasıyla oluyormuş. İnsan uçamaz derler ama benim ruhum rüzgarla birlikte her gece uçar oldu. Her kelimenin arasına girdim her cümlede ben ayağa kalktığımı anladım. Karanlıktan aydınlığa geçişimi sağlayan rüzgar olurken ben karanlıkta kalıp yalnızlığıma seslenmek istedim. Belkide yüzleşme vakti gelmişti. Anlamsızlıkların arasında bir kelimeye anlam yükleme çabasıyla gecelerimi aydınlattım.
Bu gece ben yine esintiye bıraktım kendimi acaba nerede son durağım ya senin yanın ya da .. ya da yok işte nerede olacağıma bile karar veremezken rüzgara teslim olmak saçma teslim olduysan ona bırak yön vermeye çalışma işte. Öyle sert esti ki rüzgar ben bu gidişin son durumunu göremedim. Zaman ilerlerken aklımda tek soru vardı. Nereye koyuyorduk noktayı? Artık bir son verip yeni sayfa açmak gerektiğini galiba anlamaya başlıyorum...
Bu kadar yalnızlığa gömülüyken bir el arayışına neden girmedim ya da neden bir el uzanmadı bana diye sormak isterken insanların uzattıkları elin aslında samimi olmadığını görmek daha çok içimi acıtacaktı. Gece yarısı bir bankta gece yolcusu görüp içim burkularak süzülür giderdim yanından şimdi bana bakıp yanımdan geçen bile yok. Öyle bir boğuma geldim ki sayfalar arkadaşım kelimeler dostum oldu. Göz yaşlarım bana eşlik ederken rüzgarın esintisi hala nefes aldığımı hatırlattı bana. Belki iki cümle kurma gayretini hep onlar verdi bana ben böylesine karanlığa teslim olmuşken onların sayesinde hala damarlarımda kanın dolaştığını anladım. Dostluk ne sözle ne de nefesle oluyormuş gerçek dostluk bir esintinin seni senden almasıyla, kelimelerle buluşturup sayfalarda zaman harcanmasıyla oluyormuş. İnsan uçamaz derler ama benim ruhum rüzgarla birlikte her gece uçar oldu. Her kelimenin arasına girdim her cümlede ben ayağa kalktığımı anladım. Karanlıktan aydınlığa geçişimi sağlayan rüzgar olurken ben karanlıkta kalıp yalnızlığıma seslenmek istedim. Belkide yüzleşme vakti gelmişti. Anlamsızlıkların arasında bir kelimeye anlam yükleme çabasıyla gecelerimi aydınlattım.
Bu gece ben yine esintiye bıraktım kendimi acaba nerede son durağım ya senin yanın ya da .. ya da yok işte nerede olacağıma bile karar veremezken rüzgara teslim olmak saçma teslim olduysan ona bırak yön vermeye çalışma işte. Öyle sert esti ki rüzgar ben bu gidişin son durumunu göremedim. Zaman ilerlerken aklımda tek soru vardı. Nereye koyuyorduk noktayı? Artık bir son verip yeni sayfa açmak gerektiğini galiba anlamaya başlıyorum...
4 Temmuz 2015 Cumartesi
Aşk, Rüzgârdan korktu.
Kendini çok uzak bir zamanda, kimsenin bilmediği bir mahzene kapattı.
“Burada beni Rüzgâr bulamaz” dedi ve uzun bir uykuya daldı.
Rüzgâr onu çok aradı ama bir türlü bulamadı.
Geçen zamanda insan tattığı her hissi Aşk’a yordu.
Kimi zaman sahiplenmenin, kimi zaman dostluğun, kimi zaman özlemin ve kimi zaman da merhametin adı Aşk oldu.
Her defasında durumun farkına vardı Rüzgâr ve savurdu Aşk olmayan her hissi.
Sonra İnsan hisleri gerçek adıyla yaşamaya başladı.
Sahiplendiği kişinin abisi veya ablası, dost olduğu kişinin sırdaşı, özlediği kişinin uzun zaman görmediği arkadaşı, merhamet duyduğunun da yardım ettiği kişi olduğunun farkına vardı.
Dünya Aşk’a hasret, derin bir özlem içinde çok zaman geçirdi.
Aşk uyanmadı..
Yıllar geçmesine rağmen Rüzgâr Aşk’ı aramaktan vazgeçmedi.
Çok medcezirler yaşadı İnsan.
Aşk yoksa altında bir his vardır mutlaka dedi ve Aşk ‘sız da sevgili olunabilir düsturuyla sevdiğiyle evlendi.
Çocuklar doğdu, ama kısa sürdü bu evlilikler,
Zaman geçti ve Aşk ’sız evlilikler mahkemelerde karşılıklı imzalarla mezara gömüldü, Rüzgâr yine oradaydı.
Hezeyan halinde İnsan sürüleri doldu cadde ve sokaklar.
Rüzgâr her yerde aramaya devam etti Aşk’ı.
Bulamadı.
Aşk uyanmadı.
Çok hırslandı Rüzgâr, “Aşk’ı bulmalıyım mutlaka, bulmak zorundayım” dedi ve o sinirle yemin etti “Bundan böyle Aşk olmayan hislerin yorum kargaşasına taraf olmayacağım, uyarmayacağım İnsanları”
O günden sonra dünyada Aşk olmayan çok his, Aşk olarak bilindi ve o bilgiyle de ölündü.
Dünyada gerçek Aşk’ı yaşayan tek kişi vardı,
Kim mi? Rüzgâr..
Rüzgârın öfkesi ve Aşk’ın korkusuyla yayılamadı Aşk hissi dünyaya.
Zaman geçti Aşk uyandı.
Rüzgâr Aşk’ı buldu.
Birbirlerine baktılar..
Rüzgâr “Zaman senden daha kuvvetli Aşk” dedi.
Aşk, “Bunun için uyanmadım, çünkü biliyordum bunu Rüzgâr” dedi.
Rüzgâr baktı, gülümsedi.
Aşk “Yine aynı yerdeyim Rüzgâr, başladığım yerde” dedi ve gitti.
Rüzgâr peşinden gitmedi Aşk’ın.
Aşk’la Rüzgâr o günden sonra hiç karşılaşmadılar.
Yıllar sonrasında Rüzgâr, Aşk’ı hatırladığında gözünde bir damla yaş, ellerinde titreme ve içinde derin bir acıyla gülümsedi gökyüzüne.
Aşk kendi küllerinden doğmaya alışkın, diyar diyar gezdi dünyayı ve her uğradığı yere onlarca gözyaşı bıraktı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)