Bu gece kalemi eline alıp gün boyu yaşadıklarını kağıda dökerken gözlerinde yaş kalbinde burukluk olur. Geriye baktığında bir tecrübe ve ya anı olarak ardında kalır. Bir kelimelik yaşantı senin vicdanını sızlatmaya yeter. Oturur düşünürsün yaşadığın zorlukları. Gecenin karanlığında dört duvar arasında yalnız kalır, derdini kağıtlara anlatırsın. Parmakların yorulur, dil anlatmaya devam eder. Artık kağıtlar değil soğuk duvarlar dostun olur. Üşüdüğünde yorgana sarılır, pencere kenarında serinlersin. Mevsimler geçerken sen öteki odaya geçemezsin. Duvarlar üstüne gelir kıpırdayamazsın. Geceler sessiz, sakin ve yalnız. Sabah olur hayır olmaz, aynısı olur. Her günün standart bir şekilde çizgisini bozmadan devam eder. Hep bir umutla bu çizgiyi bozmaya çalışırsın. Her sabah aynı türkü ağzında, koşarak sokağa atarsın kendini. Yalnızlığını unutursun belki caddelerde ya da umutlarını bırakır geri dönersin, soğuk duvarların arasına. Sarılırsın yorganına sıkıca ve gözlerin karanlığa teslim olur yine bir umutla.
Güneşin ilk ışıklarıyla gözlerini açtığında, bir kez daha dersin son, bir kez daha.. Açarsın kapıyı ardına kadar ve atarsın ilk adımını soğuk kaldırım taşlarına. Gezdiğin sokaklar bile aynıyken sen çizgini değiştirmekten bahsedersin. Akrep ve yelkovan birbiriyle yarışırken sen kendi içinde çürümeye başlarsın. Arkandan kapattığın kapı yüzüne kapanır yine, dışarıda kalırsın soğuğun ortasında, yalnız ve hüzünlü. Oturduğun kaldırım taşı bile seni üşütür. Kalk hadi git evine sarıl yorganına, umudunu al bu sefer bırakma caddelerde. Kapıyı açacak anahtarını kaybetme caddeler, duvarların kadar soğuk. Bu gece yine sayfalara anlat parmakların yorulana kadar...
1 Eylül 2014 Pazartesi
13 Temmuz 2014 Pazar
Özür Dilerim...
Zordur özür dilemek. Herkesin dili dönmez, çoğumuzda 'Özür' deyip devam edemeyiz kestirip atarız ucundan. Ya sen ? Evet sıra gelelim bana ben çok az özür diledim hayatımda çünkü özür dilenecek bir şey yapmamaya gayret gösterdim. Hatalarım olduğunda ucundan kestirip atmadan 'Özür Dilerim' dedim. Çayımı yudumlarken yanımda oturan arkadaşımın koluna döktüm. Yandı kolu özrümü diledim. Geçmedi acısı evet kolu hala yanıyordu fakat biliyordum uzun sürmezdi. Özür dilemeyi sakız haline getiren seçkin bir grup vardır. Ayağına basar özür diler, kalbini ezer özür diler. Bunlar sakız yerine özür çiğner. Duyguları önemsemez hatalarını özürle kapatırlar. Bir nevi pardon misali bilerek gelir çarpar. 'Pardon' der yoluna devam eder. Sen orada kalırsın ama yalnız değilsin merak etme yanında 'pardon' var al onuda devam et yoluna..
Şimdi gelelim acizane küçük isteğime; Koluma çay dök özür dile, yolda bir pardon'la bırak beni, en sevdiğim kalemimi kaybet, hayallerimi suya düşür kısacası her şeyi yap özrünü dile ama kalbimi kırarsan sakın özür dileme. Rüzgar nasıl süzülerek içeriye giriyorsa, sende öyle süzülerek sessizce çık hayatımdan. Özür Dilerim biraz büyük bir istek oldu...
Şimdi gelelim acizane küçük isteğime; Koluma çay dök özür dile, yolda bir pardon'la bırak beni, en sevdiğim kalemimi kaybet, hayallerimi suya düşür kısacası her şeyi yap özrünü dile ama kalbimi kırarsan sakın özür dileme. Rüzgar nasıl süzülerek içeriye giriyorsa, sende öyle süzülerek sessizce çık hayatımdan. Özür Dilerim biraz büyük bir istek oldu...
14 Mayıs 2014 Çarşamba
Karanlığın İçinden...
Soma bugün yer altındaki aydınlığını kaybetti. Kara bulutlar sardı gökyüzünü. 205 alın teri yağmur damlası gibi düştü senelerce toprağa. Şimdi alın teri yerini gözyaşlarına bıraktı. Ateş Soma'dan bütün ülkeye yayıldı. Her evin içinde hissettirdi acısını. Rüzgar yerin altından esiyor Soma'ya, sert ve soğuk. Her estiğinde bir ışık daha sönüyor. Hastane bahçesi doldu taştı. Olay yeri mahşer yerine dönmüş. Sırayla çıkıyorlar karanlıktan kimlikleri belirsiz bir şekilde, annesinin, babasının, ablasının belkide eşinin önünden geçiyor sedyeyle ama tanımıyor kimse birbirini öyle bir hal almış ki Soma, yanındakini bile tanımıyorsun telaştan ve göz yaşlarından. Küçük bir delikten ışık saçılıyor dışarıya, omuzlarda bir ışık, yaklaşıyor yavaş yavaş sağlık ekibine, duramıyor fazla ayakta dayanamıyor vücudundaki acıya, bırakıyor kendini emin ellere, sedyeye kaldırıyorlar hemen, durun diyor bekleyin 'çizmelerimi çıkarayım, sedye kirlenmesin'. Tüm dünya ağlıyor buna, vicdan dayanamıyor. Nasıl dayansın? Gözlerde yaş, dudaklarda dua eksik olmuyor.
29 Nisan 2014 Salı
Minnet Her Zaman Olmalı
Baharın gelişiyle sokaklara dökülen onlarca çocuk sevinç ve mutlulukla dolmuş oyunlar oynayarak günlerini geçiriyor. Tatili fırsat bilip bu güzel havanın tadını çıkarmak için kendimi sokağa atmış gezmeye başlamıştım. Biraz dolaştıktan sonra parkta oturup kitap okuyorken giyimiyle dikkat çeken bir çocuk bankta tek başına oturmuş bekliyordu. Sağ tarafında top oynayan çocuklara katılmamasına anlam veremiyorum. Acaba arkadaşları aralarına almıyorlar miydi ? Gözlerim ona odaklanmış düşünürken aklıma onlarca soru geliyordu. Aradan geçen zamandan sonra oturduğu banka ayaklarını sürülerek gelen üstü başı yırtık cepleri delik ayakkabısı parçalanmış şekilde elleri cebinde bir çocuk geldi ve yanına oturdu.
İzlemeye devam ederken sonradan gelen çocuk giyimiyle dikkat çeken akranının ayakkabısını dikkatlice baktığını farkettim. Gözlerinde ' keşke onun yerinde olsam ' dediğini hissettim. Bir parça üzüldüm doğrusu onun bu hüzünlü ve umutlu bakışlarını gorunce. Bu güzel bahar havasında içimdeki mutluluk kaybolmuş üstümü kara bulutlar kaplamıştı sanki. Yanlarına gitmeyi dusunurken, elinde tekerlekli sandalyeyle onlara dogru yaklaşan bir bayan belirdi. Merakım artmaya başlamıştı. Durdum ve gozlerini hic kırpmadan dikkatlice izlemeye başlamıştım. Bayan çocuğu kucakladı ve tekerlekli sandalyeye alarak oradan yavaşça uzaklaşmaya başladı. Bende vakit kaybetmeden diğer çocuğun yanına gittim. 'Hala o ayakkabıları istiyor musun ?' Diye sorduğumda gözleri doldu ve bana sarılarak ağlamaya başladı. Dudaklarından dökülen kelimeler beni de ağlatmisti. O gözü yaşlı çocuk bana şöyle dedi. 'Şuan tek istediğim halime şükür etmek' Karşıdan görüp bende neden yok demeden önce durup düşünelim ve elimizdekilerden değerini bilip şükür edelim.
' Kimde minnet (şükür) varsa,ona daha cok verilecek ve bolluk bereket sahibi olacak. Kimde minnet (şükür) yoksa,elindekilerde ondan alınacaktır.'
İzlemeye devam ederken sonradan gelen çocuk giyimiyle dikkat çeken akranının ayakkabısını dikkatlice baktığını farkettim. Gözlerinde ' keşke onun yerinde olsam ' dediğini hissettim. Bir parça üzüldüm doğrusu onun bu hüzünlü ve umutlu bakışlarını gorunce. Bu güzel bahar havasında içimdeki mutluluk kaybolmuş üstümü kara bulutlar kaplamıştı sanki. Yanlarına gitmeyi dusunurken, elinde tekerlekli sandalyeyle onlara dogru yaklaşan bir bayan belirdi. Merakım artmaya başlamıştı. Durdum ve gozlerini hic kırpmadan dikkatlice izlemeye başlamıştım. Bayan çocuğu kucakladı ve tekerlekli sandalyeye alarak oradan yavaşça uzaklaşmaya başladı. Bende vakit kaybetmeden diğer çocuğun yanına gittim. 'Hala o ayakkabıları istiyor musun ?' Diye sorduğumda gözleri doldu ve bana sarılarak ağlamaya başladı. Dudaklarından dökülen kelimeler beni de ağlatmisti. O gözü yaşlı çocuk bana şöyle dedi. 'Şuan tek istediğim halime şükür etmek' Karşıdan görüp bende neden yok demeden önce durup düşünelim ve elimizdekilerden değerini bilip şükür edelim.
' Kimde minnet (şükür) varsa,ona daha cok verilecek ve bolluk bereket sahibi olacak. Kimde minnet (şükür) yoksa,elindekilerde ondan alınacaktır.'
24 Mart 2014 Pazartesi
Vicdana Yapılan En Büyük Saldırıdır. 'BİZE DE Mİ?'
İlk okul, orta okul, lise, derken üniversitenin kapısına dayanır, yılları arkanda bırakırken yıpranır gidersin. Zorlu hayat şartlarının bağrından kopup iş hayatına ilk adımı attığında körpe bir delikanlı olur çıkarsın. Bilmediğin bir hayatın başlanğıcı heyecan verir sana, her öğrendiğin deneyim, tecrübe öyle yoğurur ki seni arkana dönüp baktığında bir dağ görürsün. Senden başkası görmez o karlı dağı sebebi çok bariz çünkü o dağı sen tek başına aştın. Tebrikler alırsın senin adına gurur duyanlar sarar etrafını yalnız çıktığın yolda sona ulaştığında kalabalık karşılar seni. Sağında insanlar solunda insanlar önünde muazzam kalabalık tek yer sakin ve ıssız arkana bakarsın biri vardır gerilerde tek biri SEN. Orada sağın boş solun boş muazzam ıssızlık ve kuru bir çöl. Buralara gelirken tek katı kuralın, yalnız çıktığın yolda sahte gülümsemelere aldanmamak. Yıllar peşi sıra giderken tecrübeler yükselir, deneyimler üst üste katlanır. Son noktaya geldiğini düşündüğün anda biri gelir karşına katı kuralını, sert bakışlarını öyle yumsatır ki vicdanına ve duygularına öyle bir ok atar, esir alır seni. 'Bize de mi?' . Evet sanada diyemezsin istemeyerek kabullenirsin, farkında olmadan, hissetmeden teslim olursun. Her zaman geçerliliğini koruyan bir kelimedir. Bilsende teslim olursun. Etkisi yıllar geçsede azalmayan tek virüs türüdür aslında. Her sektöre ulaşan her kapının aralanmasına sebep olan bu kelime yığını damarlarına kadar girer orda yayılır ve etkisinden kurtulmak kadar zor bir durum yoktur. Kabul etmesende doğanın en geçerli kanunudur. Yani vicdana yapılan en büyük saldırıdır..
3 Mart 2014 Pazartesi
Yalnızlığın Esareti Değil Özgürlüğü
Yalnizligi elinde kumsalda oturup dalgalari seyrediyordu. Sol tarafda duran kayaya dalgalar kin ve nefretle vuruyor, zaman gectikce asınan kaya bekliyordu bu kin ve nefretin dinmesini sabır onun emaresiydi. Uzandi sırt üstü bu yumuşak ve inci taneli kumlara gökyüzünde parlayan yıldızlar arasında parlaklığıyla dikkatini çeken bir yıldız oldu. Kulaklarında dalga sesleri gözlerinin önünde parlaklığıyla onu etkileyen o yıldız. Bu muhteşem manzarada eksik olan tek şey teninde hissettiği yalnızlığın esareti değil özgürlüğü...
4 Ocak 2014 Cumartesi
Hayatın Beklemek Diye Bir Gerçeği Var
Yalnızlık paylaşamamaktır. Bu gerçeği çoğu insan bilmez ve bilmediğini öyle belli eder ki. Yalnızlığımı paylaşıyorum aşk masallarında ve ya müziklerde buluyorum yalnızlığımı diyerek paylaşımlarda bulunur. Aşkı film gibi yaşamak ister. İlk görüşte aşkın var olduğunu benimser kendine. Fakat ilk görüşte aşka inanır mısın? dediğinde ukala bir cevap verir 'O sadece filmlerde olur'. Evet sadece filmlerde olur. Çünkü gerçek hayatta beklemek diye bir varoluş vardır. Oysa bize sadece Azraili beklemeyi öğretmişlerdi. Buda ne şimdi? diye sormadan duramıyorum. Yaşam çizgimiz öyle karmaşık bir hal aldı ki artık duygular yaşanmak yerine zamana bırakılıyor. İçimizde hep korkular var. Aklımızda ise bir sürü soru. 'Ya doğru kişi değilse.' Ön yargılar mı toplumu bu hale getirdi yoksa korkular mı? seçim yapmak çok zor...
Gece karanlığını gösterdiğinde herkes odasına çekilip yalnızlığıyla yüzleşiyorken, bu durumdan her gece şikayet etmeyi bıkmadan sürdürmeye devam ediyoruz. Oysa hemen karşımızda bir el var, bize uzanan sıcak bir el. Yalnızlık duvarından aşmamızı sağlayacak bir el. Ama, sen beklemeye devam et...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)